Definecileri Yoran Meseleler
Zengin olmak için, hobi olsun diye, bir bağımlılık olarak ve daha bir çok sebeple hepimiz burada define üzerine araştırmalar yaparak öğrenmeye ve öğrendiklerimizle doğada bulduğumuz yerleri değerlendirmeye ve hatta kazıp bulmaya kadar bir çok şey yapıyoruz.
Öncelikle burada devletimizin çok büyük eksiklikler ve suçlarından diyeceğim doğru kelime bu çünkü, ülkemizdeki bir çok tarihi mekanı mahvediyor, yok ediyor, yeri geldiğinde bu eserlerin yurt dışına kaçırılmasına yeterli önlem almaması açıkça ortadadır. Yüzyıllardır gömüler ile birlikte aynı paralelde ilerleyen definecilik terimini kabul etmemekle ya da bunu zoraki bir formada oturtmaya çalışmakla uğraşıldığından bugün tarihimiz yok oluyor, çalınıyor. Arkeolojiyi bir bilim olarak kabul edip hassasiyetlere önem veren, işini ehli ile yaptığı için arkeoloji biliminden öteye çıkmayan zihniyet sebebiyle ise kim neresini bulur ise, kazma kürek, dinamit balyoz ne bulursa Allah versin deyip giriyor. Arkeoloji yetiştirmede yine yetersiz kalıp ülkemizdeki Arkeolojik kazıların %92 sini yabancı Arkeologların yürütmesi bizi üzen diğer önemli meseledir.
Ancak devletimizin unuttuğu ve hata yaptığı çok büyük bir şey var, oda toplumsal bilinç ve yasaklamalarla değil eğitimle, serbestlikle ortadan kalkacak herkesi memnun edecek sonuçlar doğuracak önemli küçük şeyler. Defineciliği dernek ve kurumlarla serbest hale getirip, eğitim ve sertifikalarla yasallaştıracak adımları atmadığı sürece zaten yakında tarihi doku ya da definecilikten söz etmek söz konusu dahi olmayacak.
– Kazı izni alacaksınız soyuluyorsunuz, define sohbeti yapacaksınız gizli konuşuyorsunuz.
– Defineyi aramaya başladığınız andan bitireceğiniz ana kadar soyuluyorsunuz.
– İzin almadan kazı yaptınız ve bir şeyler buldunuz, müzeye teslim ediyorsunuz soyuluyorsunuz.
– Kazı yaparken yakalandınız paketlenip cinayet zanlısı muamelesi görüyorsunuz.
İnsanlar ne yapıyor kazı izni almadan define arayışı içerisine giriyorlar ve bu esnada doğal ve tarihi dokuya zararlar veriyorlar. Amaçlarına ulaştıkları zaman ise bu eserleri satacakları insanlar genel olarak çoğunluğu yurt dışı bağlantılı olduğundan bulunan eser niteliği değerli ise kesinlikle çoğunlukla yurt dışına çıkarılarak müzelere ya da müzayedeler de burada vatandaşa verilen paranın 100 lerce katı üzerinde satılarak büyük rantlar elde ediliyor.
Örnek vereyim çok değerli bir lahit buldunuz burada ulaştığınız kişi size 1 milyon lira veriyor ve satıyorsunuz daha sonra bu lahit yurt dışında 12 milyon liraya satılıyor ancak burada lahit-i satana kişi eline güzel bir miktar geçtiğinden ve diğer tarafta ne kadara satıldığını bilmediğinden bu konuyu pek umursamıyor. Dönelim ülkemize aynı işlem ülkemizde meydana geldiğinde ise bulunan esere göre değeri ve ödemesi çok büyük farklılıklar gösteriyor. Taşınmaz kültür varlıklarına para ödenmiyor zaten, diğer şekilde bulunan eserler ise kanıtsız ve küçük bir kağıt parçası ile kayıt altına alınıp postal-anıyorsunuz. Sonra aylarca süren bir bekleyiş başlıyor, komisyon hikayesi size yüklenen masraflar bunlardan haberiniz olmuyor para ödenene kadar, sonrası en erken 9 ay sonra aranıyorsunuz ve hesap numaranız alınıyor. Hesabınıza yuh dedirtecek kadar komik bir rakam yatırılıyor ve siz aynı hataya bir daha düşmem diyerek bir ders almış oluyorsunuz.
Devletimize bakın biz devletimizden tarih kaçırmak için uğraşıyor kalpazanların eline düşüp kazık yiyoruz. Kanunlar yapıcıdır ve düzenleyicidir ama maalesef ülkemizde yetersiz yada işlemeyen şekilde ortaya çıkıyor. Son aylarda bir çok kaynaktan okuduğum ve üzüldüğüm konunun ana sebebi de budur, yurt dışına kaçırılan kültür varlıklarımız, zarar gören tarihi yapılar ve eserler, kazma kürek, dinamit balyoz ne varsa Allah versin denilerek bilinçsizce yapılan kazılar, tahrip maddi ve manevi zararlar gerçekten had safhada ve üzücü. Şöyle düşünün;
Kültür Bakanlığı’na bağlı her ilde definecilik dernekleri var ve bu derneklerde bu hobiye gönül vermiş insanlara arazi üzerinde ve derslikler de her konuda eğitim veriliyor. Bu eğitimleri sonunda yasal olarak defineci olmaya hak kazıyorlar ve sertifikaları ile birlikte kimliklerine kavuşuyorlar, bu aşamadan sonra artık devlet desteği ve yasal destek almış defineci korkusuz ve rahat bir şekilde aynı zamanda daha bilinçli olmanın verdiği öz güven ile; profesyonel, eğitimli, bilinçli bir defineci olarak tarihi dokuya zarar vermeden, her bulduğu işaretle yeri define olarak değerlendirip kazmadan sonuca çok daha kolay ulaşır. Yasal kazı izni almasına gerek kalmadan sadece ilgili birimlere kazı yapacağı yeri bildirerek sorumluluğu kendisinin üzerinde işine başlayıp sonucunda eğer bir şeyler bulur ise aldatılamayacağını bilerek bulduklarını ise müzeye teslim edip gönül rahatlığı ile amacına ulaşmış olacaktır.
Sahte defineciler, sahte eserler, bilinçsiz insanlar bu konu ile alakalı ne kadar varsa sayılabilecek diğer tüm unsurlar çok basit alınacak tedbir ve çıkarılacak yasalarla engellenebilir düzeyde ancak yapılmıyor. Ağaç kıran birisini görsek müdahale ederiz ama define için kazı yapan birisine rastlasak umursamayız çünkü toplumun bir çoğu bu bilinçten uzak olduğundan ne olduğunun farkına dahi varmazlar. Oysaki kültür varlıklarını korumak adına toplumsal bilinçten bahsederken yasal Definecilik kavramının tamda bu konuda iş yarayacağından bahsetmeye gerek yok. Şimdi burada dahi her şey yasal olarak serbest olmuş olsaydı her kes bir birisi ile çok rahat iletişim kurup bir çok şeye çok daha kolay ve rahatlıkla ulaşabilirdi ama konun özü aşağıda.
Şimdi yukarıda yazmış olduğum her şeyi unutun… Devlet bizden daha akılsız olamaz. Yukarıda bahsedilen konuyu daha profesyonel bir durumda değerlendirip gerekenleri yapmaktan aciz mi devletimiz, neden gündeme getirilmiyor, neden bu konuda yapıcı adımlar atılmıyor. neden diye sorup dursak yinede bir cevabımız yok. Tarihin zarar görmesine neden göz yumuluyor, bulunan eserlerin yurt dışına çıkarılmasına neden göz yumuluyor ve en vahimi kaçırılan eserler için çetin bir hukuki süreçle neden uğraşıyor devletimiz. Aslında bu konun basit ama çok derin ve karmaşık bir cevabı var;
Definecilik sit alanı parmaklıkları arkasına sıkıştırılmış bir olgu, kabul etseniz de etmeseniz de definecilik için yapılan kazılarda bulunanlar bulamayacaklarınız yanında değer olarak sadece koca bir hiç, sit alanı masalı ile bir çok alanda kazın yapılmasını ve kazı izni alınmasını zorlaştıran müzeler aynı zamanda buralarda şu an için bulunmasını ortaya çıkarılmasını istemediği alanları bir nevi denetim altında tutmuş oluyor ki bu da benim yukarıda bahsettiğim gerçeği ortaya koyuyor. İlerleyen zamanlarda paylaşacağım konularda bunu çok daha iyi anlayacağınız bir gerçek ama bizler belki yakın tarihte göreceğiz ya da bizden sonraki nesiller buna şahit olacak ki bunun böyle olduğunu herkes anlayacak. Binlerce yıl bir çok medeniyete mesken olmuş topraklarımız üzerinde 30 cm den onlarca metre toprak altına kadar bulunamamış ve bulunması istenmeyen çok daha fazla eser olduğunu bilenler ve kabul edenler de var etmeyenler de ama bunun gerçekliğini belgeler ve yazılar ile çok daha iyi kavrayacağız hep birlikte.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Yorum Yaz